15 Mayıs 2014

Özlemedim...


        Sen gittin…
        Hiç aklıma gelmedin ilk başta, hiç özlemedim seni, başka kızlar girdi hayatıma başka bedenler…
        Bir gün yalancı aşklar bitti; kalabalıklarda yalnız kaldım, yalnızlık tenimden kemiklerime geçti oradan iliklerime ama ben seni gene hiç özlemedim.
       Günler geçti Facebook’a daha çok bakmaya başladım sayfana her baktıkça içimden bir şeyler koptu, canım acıdı haykırarak ağlamak istedim ama yine de özlemedim seni.
       Senden sonra; ne ben ne de hayatıma girenler; aradığını buldu, gittikçe yalnızlık çöktü içime, evde geçirilen daha fazla vakitler…
       Seni unutmak için kendime değişik uğraşlar buldum yemek yaptım; sen hastayken yaptığım o çorbayı ve tavuk şinitzel… Bir tane senin için yedim bir tane kendim için ama seninkini yerken boğazım düğümlendi ama ben seni hiç özlemedim.
       Sen yokken duramadım evde, deniz kenarına gittim oradan senin evine çıktım sanki sen pencereye çıkacaksın o güzel pijamalarınla, gene el sallayacaksın ve ben geçtikten sonra arayıp bir daha geç diyeceksin gibime geldi… Geçtim evinin önünden, sen yoktun camda ama içim gene kıpır kıpır.. Güldüm hayaline, ama ben seni hiç özlemedim.
       Hatırlar mısın bilmiyorum bir gün televizyon izliyorduk senle, her zamanki gibi müzik kanalları, birden o anlamsız şarkı çıktı; sende söylemeye başladın “Hadi kalk yoluna çekemem-Kendimi sana emdiremem-Bul bir kurban dişine gör-Hadi başka kapıya pis drakula…” Senden sonra sık sık dinledim o şarkıyı senin kadar kimse tatlı söylemedi hiç, ama ben yine de hiç özlemedim seni.
       İlk kez evime geldiğin günü hatırlarsın sana pijamalarımı vermiştim, o günden sonra o pijamaları defalarca yıkadım ama garip bir şekilde hala sen kokuyor… Her gece ben onları giyiyorum sol tarafım hep boş, bir gün geleceksin beraber televizyon seyredeceğiz sonra senin kokunla uyuyacağım, uyanacağım gibime geliyor ama ben seni hiç özlemiyorum.
      Seni özlemiyorum diye kendimi avuttukça daha bir özlüyorum seni; yüreğim daralıyor, içim acıyor, ölmek istiyorum ölemiyorum…

Bana hep masal anlattılar
Tüm aşkların mutlu bittiği
Peki neredeler şimdi
Bu nasıl bir çelişki

Hani göğsüme yaslanırdın
Huzur bulduğun tek yerindi
Peki nerdesin şimdi

Bu gece son kez kendimi
Bozacağım unutmak için
Yanacak elbet cayır cayır bu kalp
Seni unutmak için…

                                           (Şarkı:Bahadır TATLIÖZ-Masal)

23 Haziran 2013

Sen “No”dun Ben “Yes”


              
              İçimi ısıtacak aydınlatacak

              Bir dilek tuttum yürekten

              Tanrı seni soktu yüreğime

              İkisine birden kavuştum

              Mutluluk doldu gönlüm

              Yayla pınarları gibi durulaştım…

                                                                  İrfan TÜRKOĞUZ

               Delikanlı ile kızın ilk buluşmalarıydı, çalıştıkları işyerine yakın bir cafeye gittiler. Delikanlı, sevgilisinin o al yanaklarını öpmek, sarılmak istiyordu çok seviyordu onu ama sevgilisi ona hep “No” diyordu o kadar tatlı bir No’ydu ki bu… O günden sonra isimleri “Yes” ile “No” oldu…                                                                     

              Yes’in her şey üstüne geliyor, kötü günler geçiriyor, içi durmadan sıkılıyordu… Yine bu kötü günlerin birinde No aynı işyerinde işe başladı. O ilk gün Yes ile No bir an göz göze gelmişler ve sonra işlerine devam etmişlerdi. Hiçbir şey hissetmemişti Yes o gün, ne olumlu ne olumsuz;  hissedecek durumu da yoktu zaten…

               Zaman geçti aynı işyerindeydiler ama iş dışında nerdeyse hiç konuşmuyorlardı, Yes’in kafası karışık No’sa kendi halinde, biraz içe kapanık…

               Hiç olmayacak bir zamanda, hiç olmayacak bir yerde bir anda No’dan hoşlandı Yes. Yavaş yavaş daha fazla yanına gitmeye başladı ve zamanla koyulaştı sohbet… Yes bir gün dayanamadı içinde ne varsa söyledi, anlattı saf duygularını No’ya… No dinledi dinledi ve kabul etti Yes’in sevgisini. İş dışında da görüşmeye başladılar.  Yes için No ile geçirilen her saniye öyle güzeldi ki artık… Yes bağlandı No’ya, o zamana kadar hiçbir kıza bağlanmadığı kadar çok… Yes ile No’nun bir gün elleri kavuştu başka bir günse dudakları. Günler günleri kovaladı Yes her geçen gün daha da çok sevdi No’yu.  No’sa?

              No’nun engelleri vardı her zaman görüşemiyorlardı, ilk başta bunu kabul etmek zor geldi Yes’e ama onu o kadar çok seviyordu ki zamanla kabullendi, başka çaresi de yoktu zaten ya kabullenecekti ya da ayrılılık; ayrılık Yes için ölümle birdi. Yes durmadan No’yu görmek, onun sesini duymak istiyordu, çevresinde birçok kız vardı ondan hoşlanan,  ama onları görmüyordu bile o sadece No ile mutluydu, biliyordu ondan başkası haramdı. Yes’in bu sevgisine karşılık No doğru dürüst aramıyor, görüşmeye fırsat yaratmak şöyle dursun olan fırsatları bile kullanmıyordu…

              Seven kalp kırılgan olur, bir taraf seviyorsa bir de… Kırıldı Yes, içine sıcak bir şey aktı sanki yaktı geçti…  Aşktan kör olan gözleri gerçeklerle yüz yüzeydi artık… Düşündü uzun uzun düşündü aşk bu muydu? No’yu hayatının merkezine koymuştu,  hayatta hiç kimsenin sevemeyeceği kadar çok sevmişti onu, No’nun isteyip de yapamayacağı tek bir şey yoktu… No’sa? Düşündü düşündü, uykusuz geceler…

              Seversin dünyayı doludizgin

              Ama bunun farkında değildir

              Ayrılmak istemezsin dünyadan

              Ama o senden ayrılacak

              Yani sen elmayı seviyorsun diye

              Elmanın da seni sevmesi şart mı?

              Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık

              Yahut hiç sevmeseydi

              Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

                                                                          Nazım HİKMET

 

              Ayrıldılar… Yes No’ya binlerce kez seni seviyorum demesine rağmen ilk başlarda bir şey yoktu sanki, hissizdi… Düşünmek istemiyordu No’yu kendi kendine teselli veriyor “seni sevmeyen birini düşünme” diyordu. Kafası dağılır umuduyla “çalışayım” dedi. Belgelerini açtı çalışacağı dosyayı arıyordu ve orada bir dosya gördü; “No”. Arkadaşlarının telefonlarını yazdığı o dosya… “Sen “No” dun ben “Yes” dedi, gözleri doldu, içi burkuldu erkekler ağlamazdı ona öyle öğretilmişti ama… Hiç durmayacak gibi ağlamaya başladı onu öyle çok seviyordu ki ne kadar kendini teselli etmeye çalışsa da boştu. Saatler saatleri kovaladı ve birden gülümsedi Yes, No ile ilk buluşmaları geldi aklına, işyerine yakın bir cafeye gitmişlerdi. Yes No’nun o al yanaklarını öpmek sarılmak istiyordu ama sevgilisi hep “No” diyordu o kadar tatlı bir No’yduki bu…O zaman demişti sevgilisi ilk “sen Yes’sin ben No” O şarkıdaki gibi “isyan” diye bağırmak istedi.

                Benim bu derdim

                Ne yağan yağmurda

                Ne yalancı sonbaharda

                Ne bomboş sokaklarda

                Kırılmış her yanım

                Kaybolur zaman saçlarında

                Gözlerim sokaklarda

                Sebebi isyan aşkım

                İçim yanar, içim kanar da

                İsyan!

                Geriye bir avuç yalan

                Beni bu derde sen attın da,

                Gittin ya kafam hep duman

                                                         Halil Sezai PARACIKOĞLU

               İsyan etmedi, Yes biliyordu No hep içinde olacaktı… Beraber geçirdikleri güzel günlerini düşündü, o günden sonra da hep güzel anıları hatırladı ve No hayatının en özel kadını olarak ölene kadar onunla kaldı.

07 Ağustos 2012

Şehre Meydan Okuyan Kadınlar

           Yaşadığınız şehirden çok uzakta; tatilde, iş seyahatinde…
           Kalbiniz boştur ve dolmasını da istemiyorsunuzdur teksinizdir ama mutlusunuzdur, hatta düşünmeye başlamışınızdır “ilişkin mi var derdin var” diye…
           O zamana kadar sevmişinizdir defalarca, aşıkta olmuşunuzdur belki ama zamanla olmuştur hep, önce tanıdınız karşınızdakini sonra elini tuttunuz ve geldi aşk… Allah’ın sevgili kullarındansınızdır, hep dibe vurduğunuzda yalnız bırakmadı sizi… “Bundan iyisi bundan güzeli olamaz, oda gitti ve ben bittim” dediğinizde Allah hep yeni birini çıkardı karşınıza…
          Hiç ummadığınız bir anda biri çıkar karşınıza; belki bindiğiniz bir otobüste belki de vakit geçirmek için oynadığınız bir oyunda…Şeytan tüyü vardır onda bir anda etkisi altına girersiniz… Tatil kısadır, dönmek zorundasınızdır şehrinize, dönersiniz ama kalbiniz o şehirde onunla kalmıştır. İlk görüşte aşka inanmayan aklınız kalbinize yenilmiştir. Ona kısa sürede öyle bir bağlanmışınızdır ki ondan başka bir şey düşünemiyorsunuzdur artık. Devamlı ona telefon edip mesajlaşıyorsunuzdur ama yetmiyordur siz onun gül yüzünü görmek istiyorsunuzdur. Onu hiç tanımıyorsunuz aslında, geçmişte kimle beraber oldu, neler yaşadı, ailesi hiç umrunuzda değildir aşk gözünüzü kör etmiştir…
          Bir gün özlem yakar iyice içinizi, dayanamazsınız alırsınız biletinizi ve onun şehrine ikinci bir yolculuk, o terminalde, siz otobüste vakit geçmiyordur, yol bitmek bilmez. En sonunda yolculuk biter; onu görürsünüz ve her şeyi unutursunuz bir anda sanki dünyada bir o bir siz yaşamaktasınız elleriniz kavuşur sonra… O gün elleriniz hiç ayrılmaz onun şehrini gezersiniz, onunla birlikte şehrine de aşık olursunuz. Öyle bir aşktır ki sizinki o şehrinin takımını tutuyor diye sizde o şehrin takımını tutmaya başlarsınız. Gezerken akrabalarını görürsünüz, arkadaşlarını… hepsi ile tanıştırır sizi… Kafanızdaki tüm sorular cevap bulmuştur o şehre meydan okumaktadır şehrine “bu benim sevgilim” demektedir… Ne güzel bir his özel olduğunuz bilmek ne güzel sadece sizin onun, onunda sizin olmanız. Gözleriniz yaşarır, ne güzel mutluluktan ağlamak… Otobüste geçmeyen vakit onunla hızla geçmiştir gece olmuştur ayrılıklar zordur kısa bir süre sonra görüşecek olsanız bile içiniz yanmaktadır. Kalbinizin üstüne bir şey oturmuştur ve daha ayrılmadan bastırarak canınızı acıtmaya başlamıştır. Ayrılırsınız… Otobüse bindiğiniz gibi içiniz yanmaya başlar, özlem başlamıştır ve bu hiçbir şeye benzememektedir. Bir süre farklı şeylerle oyalanırsınız ama o aklınızdan hiç gitmemektedir, yüzü gözlerinizde, kokusu üstünüzde ve dayanılmaz kalp sızlaması… Evinize gidersiniz; sevgilinizin kokusu gelir bir anda burnunuza evde sizden başka kimse yoktur ama onun kokusu gelmektedir kendinize şaşırırsınız gülersiniz önce, sonra…
         Ondan sonra çok değişmişinizdir devamlı duygusal şarkılar dinliyor şiirler okuyorsunuzdur:
         Ben uzaklardayken
         Hep seni düşünürüm
         Uzaklardayken ben
         Gülüm
         Özlemini biriktiririm…
         Arkadaşlarınız hüznünüzü görür sizi neşelendirmek için her şeyi yaparlar ama, olmaz… İçinizden onsuz gülüp eğlenmemek gelmemektedir. En sonunda onlarda, sizde anlarsınız onsuz olmamaktadır, ondan başka bir aşk yoktur artık.

31 Ocak 2012

Hayal

Delikanlı hayatında hiç kendini bu kadar kötü hissetmemişti tam anlamıyla dibe vurmuştu…
Her zamanki kötü günlerden biriydi hiçbir şey yapmak istemiyordu ama hayatına devam edebilmek için çalışmak zorundaydı… Masasına gömülmüş çalışırken birden o girdi içeri…
Kız ile 3-4 aydır aynı işyerinde çalışıyorlardı selamlaşma ve birkaç kelime hariç konuşmamışlardı, zaten delikanlının hiçbir kızı görecek hali de yoktu. O gün odası kalabalıktı bir yandan konuşulanları dinliyor bir yandan işini yapıyordu o ara bir espri yaptı arkadaşı ve herkes güldü delikanlı kafasını kaldırdığında hayatında gördüğü en güzel gülüşü gördü. O güzel gülüş bir güneş gibi aydınlattı kalbini…
Delikanlıya aşk yasaktı, kıza da öyle. İlk başlarda delikanlı “dur” dedi kendi kendine “bakma” onu hiçbir şekilde rahatsız etmeye hakkın yok… Ama kalbe söz geçirmek ne mümkün alamadı gözlerini aşırıya kaçmadı tabi ki, kaçamak bakışlar… Kız fark ediyor muydu bilmiyordu delikanlı, ama kız umut verici en küçük bir şey yapmamıştı doğru dürüst göz göze bile gelmemişlerdi…
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Delikanlının bir beklentisi yoktu saf bir sevgiydi onunki. “Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden”… Kısa sürede kız hayatının tam merkezi oldu delikanlının, öyle ki delikanlı kızı mutlu görünce, mutlu oluyor; kızın yüzünde en küçük bir asıklık görse içi içine yiyordu. Delikanlı kızın yanına hiç gitmiyordu bazen içi yanıyor özlem duyuyordu kendi kendine “git iki dakika gör” diyordu ama seven insan rahatsız etmez ki sevdiğini… Kendi kendine söz verdi delikanlı ”Seviyorsan, varsa içinde ona karşı bir şeyler gitmezsin yanına ve onun hiçbir zaman huzurunu kaçırmasın seni görmek istemiyorsa yok olursun, sesini duymak istemiyorsa açmazsın ağzını…
Delikanlı içindekileri kimseye anlatmadı, anlatamazdı onu kimse anlayamaz biliyordu… Bir gün bir arkadaşı hoşlandığı kız ile aynı işyerinde çalışan bir arkadaşlarını beraber gördüğünü söyledi, delikanlının içindekilerden habersiz… Rengi kaçtı delikanlının o gece uyuyamadı içi acıyordu ve artık içindeki sevgisi onu boğuyordu söylemeliydi ne olursa olsun söylemeliydi… Korkuyordu aslında kızın herkese söylemesinden onu rezil etmesinden filan değil ama kızın hayallerini öldürmesinden korkuyordu… Böyle güzeldi kız hiçbir şey bilmiyordu o da hayaller kuruyordu beraber gezdiklerini, kıza doyasıya çekinmeden bakabileceği günlerin hayalini… İçindekileri anlattığında kız belki hayal kurmasına bile izin vermeyecekti…. O ara çok kötü bir olay oldu delikanlının bir arkadaşına pahalı bir hediye gelmişti arkadaşı da hediyesini delikanlıya göstermiş “çapkınlık yaparken kullanırsın” demişti Çocuk delikanlıyı hiç tanımıyordu neden böyle bir espri yaptı bilmiyordu ve o espriyi yaptığından kızda oradaydı onu tanıyan herkes delikanlının kafasının yerden kalkmadığını çapkınlığı bırak kızların yüzünü doğru dürüst bakmadığını bile bilirdi ama kız biliyor muydu bunu, onu ne kadar tanıyordu?
Ne garipti, delikanlı şaşırıyordu kendine; kızın hiçbir şeyden haberi yoktu ama delikanlının kız için yapamayacağı vazgeçemeyeceği hiçbir şey yoktu. Her şeye rağmen anlatacağım dedi ve kıza anlattı içindeki her şeyi kelimeler yetmese de anlattı… Artık söz sırası kızdaydı…
Kız “bitti mi?” diye sordu delikanlı “bitti” dedi.
Kız delikanlının beklemediği şekilde kalktı masadan ve tek kelime etmeden gitti.
Delikanlı genç olsa bu kalkışı anlamazdı kafası soru işaretleri ile dolar, “neden” diye kendi kendini yerdi. Ama artık yaşı 30’a gelmişti…
Kız sessizliği ile çok şey anlatmıştı. Öncelikle onu olumsuz, kötü sözlerle üzmek
Mesaj alınmıştı o günden sonra delikanlı kızın istediği gibi oldu. Kalbi tek kişilikti ve istememişti, sonra “senle olmaz” demişti olamaz ne senin durumun ne benim durumum… Bunun yanında “ben her şeyi unutacağım, aynı yerde çalışıyoruz sende unut demek istemişti. “Sessiz kalmanı istiyorum; benim gibi kimse bilmesin; beni seviyorsan gerçekten beni hiçbir şekilde rahatsız etmezsin ben hiçbir şey olmamış gibi huzurlu yaşamak istiyorum ne bakışınla ne de başka bir şeyle bana bugünü hatırlatma demek istemişti.onunla dolu kalbine kilit vurdu. Kızın resmine bakıp ağladı uzun gecelerde ama işyerinde bir gün yüzüne bakmadı, evinde resmine bakıp uzun uzun konuştu sevgisini anlattı ama işyerinde iş dışında bir kelime konuşmadı kızla. Sevgisi yüreğinden taştığında camı açıp bağırdı “seni seviyorum” diye ama ona sevgisini hiç söylemedi…

06 Ocak 2012

Bir Dilek Tuttum

Sevmek kolay değil,
Kolay değil,
Birini düşünmek,
Onunla ağlayıp,
Onunla gülmek.
(M.Naci ÜNVER)
Evliydi delikanlı, evlilik denilirse önce saygı sonra aşk ve en sonunda da sevgi de bitmişti… Onları tek bağlayan şey alışkanlıktı.
Delikanlı bir gün hoşlandı birinden, ona yasaktı aşk biliyordu ama kalbe söz geçirmek ne mümkün. Tamamen platonik bir şeydi onunki arada sohbet ediyorlardı sadece. Konuştukça daha çok bağlandı kıza gördü ki güzelliğinin yanında altın kalbide varmış. Uzun süre kendi ile mücadele etti ama sonunda dayanamadı ve kıza içindeki her şeyi anlattı, kız “hayır” dedi uzun geceler üzüntülü günler… Günler geçti ve bir gün kız delikanlının içindeki saf sevgiyi gördü el eleydiler artık, delikanlının hayali gerçek olmuştu. Delikanlı el ele olsalar da bu bu aşkın bir gün biteceğini biliyordu, kız evlenme isteğini defalarca reddetmişti çünkü. Delikanlı hep kendi kendine “bir gün gidecek kaptırma kendini” dedi ama… Zaman hızla geçti, bir sene bitiyordu ve delikanlı o kadar çaba göstermesine rağmen kıza kaptırmıştı iyice kendini. Kızı hayatında kimseyi sevmediği kadar çok seviyor, kimseyi öpmediği kadar çok öpüyordu, hiç kimseye sarılmadığı kadar çok sarılıyordu ona.... Ne yazık ki kızın sevgisinden hiç emin olamadı delikanlı, bazen öyle şeyler yapıyor hiç olmadık zamanlarda delikanlı için ağlıyordu ki kız “seviyor” diyordu, gözler yalan söylemez… Bazense sevseydi diyordu ne ailesi ne başkası kimseye bakmazdı ve “evet” derdi…
İçimi ısıtacak aydınlatacak,
Bir dilek tuttum yürekten.
Tanrı seni soktu yüreğime,
İkisine birden kavuştum.
(İrfan TÜRKOĞUZ)
Kız çok güzeldi ve delikanlı bir gün kızın kısmetlerinden birine “hayır” diyemeyeceğini biliyordu ve korktuğu başına geldi… Kızda delikanlıyı seviyordu aslında ama ailesine boşanmış bir erkeği kabul ettiremezdi. Ailesinden daha önemlisi boşanmış bir erkeği kendi benliğine kabul ettiremezdi… Kız evlenmek istiyordu delikanlıya da söylediği gibi 5 çocuğu olsun istiyordu ve talibine “evet” dedi. Delikanlının boğazına bir şey düğümlendi “evet” i duyduğunda ve o günden sonra zaman yavaşladı sanki içi acıyordu artık… Ayrılamadılar bir süre daha, ama artık kızın elini tuttuğunda ona sarıldığında mutlu olmuyor, acı duyuyordu. Çünkü başkası tutuyordu o eli… Bir gün kızın sevgilisinin mesajını gördü “nasılsın bitanem” diyordu delikanlı o günden sonra kıza hiç” bitanem” diyemedi o artık başkasının bitanesiydi… Ertesi gün bir alışveriş merkezinde kızı ve sevgilisini el ele gördü delikanlı, keşke gözleri kör olsaydı da görmeseydi tahmin ediyordu aslında ele ele gezdiklerini belki daha fazlasını… Ama görünce içi daha bir yandı ve anladı artık sevdiği kadar sevilmiyordu. O alışveriş merkezine beraber çok gitmek istemişti, kızsa “kalabalık görürler” derdi şimdi bir başkasıyla orada el eleydi… Hayatta ilk kez pes ediyordu.
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
(Nazım HİKMET)
Delikanlı kendine göre hiç hata yapmamıştı, hiç olmadığı kadar dürüst olmuş, hayatında hiçbir kıza vermediği kadar taviz vermiş, kalbi kırırsa da kırmamaya özen göstermişti. Delikanlı çok dibe vurmuş ve yükselmişti ama bu sefer en dipteydi yükselecekti bir gün yine ama uzun zamana ihtiyacı vardı hep derler ya çivi çiviyi söker diye keşke sökseydi ayrıldıkları gün başka birini sevse ve onu hiç düşünmeseydi. Olmadı olamazdı… Biliyordu acısı her gün derinleşip tüm hücrelerine yayılacak, yemeden içmeden kesilecek, acısıyla baş başa uzun geceler geçirecekti… Umudu vardı ama karanlık bir gün bir yerden aydınlanmaya başlayacaktı… Her şeye rağmen pişman değildi delikanlı, kız ile hayatının en mutlu günlerini geçirmişti ve geçirdiği günlerin diyetini ödeme vakti gelmişti.
Sevmek kolay değil,
Kolay değil,
Bırakıp gitmek,
Her şeyi silip,
Unutuvermek.
(M.Naci ÜNVER)
Kızın onun için yaptığı o kadar çok fedakarlık vardı ki… O günden sonra kız için kötü ne tek kelime bir şey söyledi ne de söyletti. Kendi kendine söz verdi delikanlı “seviyorsan gerçekten onu “adam gibi” rahatsız edecek en küçük şey yapmaman gerekiyor artık. Kendimi de bırakmamalıyım, mesela her gün saçımı tarıyorsan yine taramalıyım, yüzüm hep gülmeli hala benim gülüşünle mutlu olanlar vardır mutlaka. Tabi ki canım yanacak, bazen kalbim sızlayacak ama kimseyi üzmeye hakkım yok üzüntülerimi yalnızken yaşamalıyım...
Şimdi gidiyorum senli ülkelerden
Gidiyorum, kal denizim olmadan
Ağacım olmadan
Sevgimden uzakta
Hoşça kal sevgili,
Bakmayacağım bir daha ardıma.
(Cemile ÇAKIR)
Delikanlı önce sevgilisiyle sonra eşiyle ayrıldı… O günden sonra kalbinin üstüne bir taş koydu ve zamanla da kalbi de taşlaştı.

28 Kasım 2011

Karmaşık

“Aşk; yıllar geçiyor ve ben aşkı unutuyorum artık… Aşk deyip yalancı hoşlanmaların peşinden koşup kandırmaca içindeyim” diyordu Ekrem. Artık ayrılıklar bile acı vermiyordu, sıradan olmuştu onun için “herkes Ekrem’in yerinde olmak isterdi ama o Ekrem olmak istemiyordu. Tek isteği her şeyden çok sevebileceği, delice aşık olacağı bir kız ve onla evlenip bir ömür geçirmekti. Olmuyordu her şeyi deniyor ama yine olmuyordu… Aradan o kadar zaman geçmişti ki son aşkını hatırlamıyordu bile artık. Yaşı otuz beşti yolun yarısına gelmişti ama o hayattan çok sıkılıyordu, diğer yarısının çabucak geçmesini istiyordu. Yorulmuştu, hayat içinde hiçbir istek bırakmamıştı hayattan hiçbir zevk almıyordu… Hayatta hep aldığı kadar verebilmişti, mesela sevildiği kadar sevebilmişti, bazen kendini zorlamış “aldığımdan fazlasını vereceğim” demişti ama hiç yapamamıştı, hiç bir zaman aldığımdan fazlasını verememişti. Her kızda bir kusur buluyor yarı yoldan dönüyordu, ta ki o güne kadar… Bir gün arkadaşının doğum günü partisinde çok güzel bir kızla tanıştı. İlk görüşte aşktı onunki… Kız çekingen bir kıza benziyordu biraz sohbet etmişlerdi Ekrem yaklaşmaya çalışmış kızsa uzak durmuştu, dert etmedi Ekrem, “zamana bırak” dedi. O günden sonra kızla dışarıda birkaç defa buluştular kız her buluşmalarında sadece arkadaş olabileceklerini sevgili olamayacaklarını söylüyordu. Böylece günler geçti ve bir gün kız Ekrem’in ısrarına dayanamayarak, pes etti “deneyelim” dedi. Çıkmaya başladılar ilk günler çok güzeldi her şey. Ekrem’e her şey tozpembe gözüküyordu. Bir gün kızın bazı davranışları dikkatini çekmeye başladı Ekrem’in; kız onun gibi bakmıyordu, aşk yoktu sanki gözlerinde öpüşü bile değişikti zorla öpüyordu sanki… Beraber geziyorlar, beraber yemek yiyorlar beraber uyuyorlardı bu kadar yakın olup da, aynı zamanda aralarında bir uçurum olması ne kadar garipti. Ekrem’in her geçen gün kafasındaki sorular çoğaldı. Bir süre kızdan uzak durdu çeşitli bahanelerle o gecelerde uyuyamadı düşündü en sonunda “karşılıksız bir aşk benimki ayrılmalıyım” dedi. Kız ayrılmak istemedi ilk baştan ama Ekrem kararlıydı, “alışkanlık seninki alışırsın” diyerek ayrıldı sevdiğinden. Ayrıldıktan sonra Ekrem artık eski Ekrem değildi doğru dürüst ne yemek yiyor ne gülüyordu. Bu sefer her şey çok farklıydı öncekilere hiç benzemiyordu bu kızın verdiği ayrılık acısı… İkisi de gururluydu kimse kimseyi aramadı uzun süre, herkes kendi acısını çekiyordu. Bir gün Ekrem çok kötü oldu damarlarından kan çekiliyordu sanki, nefes zor alıyor içi patlayacak gibi sıkılıyordu telefonuna sarıldı sevgilisini arayarak “çok kötüyüm” dedi. Kız koşup geldi. Kızı görünce Ekrem’in hiçbir şeyi kalmadı çok özlemişti sevdiğini, doya doya sarıldı. O gece kız Ekrem’i yanağından öptü, çok yapmacık geldi bu öpücük Ekrem’e. O da öptü sevdiğini yanağından öptükten sonra “beni öptüğünde şimdi benim öptüğüm gibi “şap” sesi gelmeli, ben böyle öpülmeyi seviyorum” dedi. Kız çok seviyordu aslında Ekrem’i ama istekler söylenmeden bilinmez ki… Bu bir başlangıçtı ve Ekrem istediklerini söylemeye başladı o günden sonra kızda isteklerini söylüyordu artık konuşamadıkları hiçbir konu kalmamıştı, kabullenmişlerdi birbirlerini her geçen gün birbirlerine olan saygıları arttı… Ekrem en sonunda anladı kız gerçekten onu seviyormuş…O günden sonra çok mutlu bir hayat sürdüler.

19 Kasım 2011

İyi ki Varsın...

“Bitti” dedi sevdiği, delikanlının içini o an yaktı geçti sanki o kelime “bitti” Bir gün bitecek biliyordu, hep kendini hazır tutmaya çalışıyor, kendi kendine “ kaptırma” diyordu ama kalp söz dinlemiyor… Sevmişti, hayatından hiç kimseyi sevmediği kadar çok sevmişti ama sevmek bazen yetmiyordu.
Böyle zamanlarda hava sıcak olsa da, içi üşümeye başlardı, ertesi gün mutlaka nezle, burun akıntısı... Psikolojik olarak yıkılmıştı, biliyordu fiziksel olarak da çökecekti. Her zaman yaptığını yapmaya çalıştı “her bitiş bir başlangıçtır” dedi kendi kendine.. Aslında hepte öyle olmuştu her bitiş bir başlangıç olmuş acı çeken karanlıklardaki kalbi hep aydınlanmanın yolunu bulmuştu. Hayatı bu zamana kadar kısır bir döngü içinde geçmişti, başlangıç ve bitiş arasında… Delikanlı sadece başlangıç istiyordu, bitiş değil; sevmek, deli gibi sevmek… Bu sefer çok farklıydı her şey “onu” hiç kimseyi sevmediği kadar çok sevmişti…“Acaba” diyordu bu kısır döngüden kurtuluyor muyum artık”
Hep derler ya “gerçek aşk hayatta bir defa yaşanır” delikanlı gerçek aşkı bulmuştu ama… Bu son hiçbir sona benzemiyordu, umudu tükenmişti, biliyordu bu kadar artık kimseyi sevemeyecekti. “Bundan sonra” dedi” hiçbir kıza yaklaşmayacağım bile” Hiç olmadığı kadar güçlü hissetti kendini, kararlıydı artık hayatına hiç kimseyi sokmayacaktı. Telefonuna bilmem kaçıncı kez baktı, sevdiği ne mesaj çekmiş ne aramıştı. Sanki sevdiği duyuyormuş gibi “senden başkasını sokmayacağım kalbime seninle ölecek bu kalp” Birden aklına son kavgaları geldi kavga etmişler ayrılmaya karar vermişlerdi veda konuşmaları, veda mesajları… O gecenin sabahı delikanlı büyük bir acıyla uyanmış hemen sevdiğini arayarak “bu kadar ayrılık yeter mi?” diye sormuş sevdiği tüm tatlılığıyla “yeter” demişti.
Delikanlı adam gibi adamdı ayrı olsalar da sevdiği hakkında ne kötü konuşur, ne de konuştururdu. “Artık eskisinden de fazla arkasında olmalıyım” dedi “ona kimsenin zarar vermesine izin veremem.” Sevdiği onun hep zor zamanlarında yanında olmuştu, sevgilisinin yaptığı fedakarlıklar yanında onun yaptığı, yapacağı şeyler hep küçük kalacaktı biliyordu… Birden kalbine bir acı doldu delikanlının acı öyle büyüktü ki dayanamıyordu, kalbi sıkışıyor nefes alamıyordu…
Birden kan, ter içinde uyandı delikanlı. İlk defa rüyasında ağlamıştı o kadar gerçekti ki her şey uzun süre gördüğü rüyanın etkisinden kurtulamadı… Kendine geldiğinde saat beşti bir anda mutluluk sardı her yanını “rüyaymış” dedi. Telefonunu eline aldı sevdiğinin sesini duymak istedi ama saat çok erkendi kıyamadı bebişine aramadı, ama içindekileri birkaç kelimeye sığdırdı sabah sevdiğinin çektiği mesajı okuyarak güne başlamasını istiyordu… “Seni çok seviyorum bebişim, iyi ki varsın…”

11 Kasım 2011

Mikrop-3

Ekrem başarmıştı, her şey umduğu gibi olmuş yaptığı mikrop etkisini göstermişti. Mikrop’u yaptığından beri 1 yıl geçmiş ve artık mikrobu dünya ile paylaşma zamanı gelmişti, çok mutlu olması gerekiyordu ama mutlu değildi. Saat 1’di, gazeteciler saat 5’te gelecekti onların önüne çıkmadan önce biraz uyuyup dinlenmek istedi. Rüyasında eski sevgilisi Nagihan’ı gördü sarıldı, defalarca öptü tam “neden” diyordu ter içinde uyandı. Gördüğü rüya onu çok etkilemişti bir süre kendine gelemedi. Aradan 5 yıl geçmişti ama hala Nagihan’ı unutamamıştı. Nagihan’da doktordu bir seminerde tanışmışlar ve bir daha hiç ayrılmamışlardı… Ekrem çok mutluydu Nagihan ile o kadar iyi anlaşıyorlardı ki ilk tartışmaları tanıştıktan bir sene sonra olmuş oda birkaç gün sürmüş, hemen barışmışlardı. Bir gün ansızın, hiçbir neden yokken Nagihan Ekrem’in hayatından çıktı. Ekrem defalarca telefon etmiş, her yerde onu aramış ama bulamamıştı… Ekrem uzun süre evinden çıkmadı hep kendi kendine “neden”diyordu. Ekrem Nagihan’dan ilk haberi üç ay sonra almıştı. Ekrem’in bir arkadaşı “Nagihan evlendi” demişti. O gün o an gözlerini kapadı ve Allah’a yalvardı “bir daha gözümü açmak istemiyorum beni al” diye ama olmadı hayat her şeye rağmen devam ediyordu. O günden sonra Nagihan ile birkaç kere seminerlerde denk gelmişler ama hiç konuşmamışlardı. Ekrem gurur yapmıştı hiç düşünmeden, bir kelime etmeden evlenip giden bir kızla konuşacak hiçbir şey olamazdı “her şey yalanmış” deyip toprak attı sevgisinin üstüne... Ancak ne kadar toprak atsa da geçen yıllarda hiç unutamadı sevdiğini, sevgisi bir yolunu buluyor canını acıtıyordu. Ekrem bir süre sonra kendini çalışmaya verdi ve bir gün“Mikrop” fikri uyandı kafasında… Senelerini verip ve başardı… Ekrem mikrobu yapınca acısı bitecek sanıyordu. Zannediyordu ki Nagihan’ı anlayacak ve yüreğindeki ateş sönecek… Hiçbir şey istediği gibi olmadı, evet mikrobu yapmıştı ama acısı bitmemişti her şeye rağmen, hala Nagihan’ı seviyor ve acı çekiyordu. Düşünceler onu uzaklara götürmüştü bir anda kendine geldi “Şimdi değil” dedi kendi kendine“şimdi açıklayamam mikrobu” “önce gururu bir kenara bırakıp Nagihan’la her şeyi konuşmalıyım” Koştu, normalde 20 dakikada gideceği laboratuvara 5 dakikada vardı, içeri girdiğinde konuşamayacak kadar yorulmuştu sadece ağzından “seninle konuşmalıyız” çıktı. Nagihan sanki onu bekliyordu, sanki aradan 5 yıl geçmemişti yakındaki bir cafeye gittiler. “Neden” dedi Ekrem “neden her şey bu kadar güzelken bırakıp gittin.” ,“Seninle kavga ettiğimiz geceyi hatırlıyor musun?” diye sordu Nagihan.”Evet” dedi Ekrem. Nagihan: “O gece çok üzgündüm ilk kavgamızdı, biriyle konuşmak iyi gelir diyerek yaşadığımız her şeyi Kadir’e anlattım; biliyorsun o benim eski arkadaşımdı. Biraz içersek iyi gelir dedim, Kadir’le gördüğümüz ilk bara girdik. Oda bir süre önce sevgilisinden ayrılmıştı. Yavaş başladık içmeye ama içimdeki acı öyle büyüktü ki hızlandım kadehler birbirini kovaladı, Kadir’de acılıydı oda durmadan içiyordu, ikimizde kör kütük sarhoş olduk sonunda… Kadir beni evime getirdi ve orada bende bağlantı kesirdi… Uyandığımızda ikimizde çıplaktık ve hiçbir şey hatırlamıyorduk, çok utandık Kadir hemen kalkıp gitti. Sonra barıştık seninle ben yaşadıklarımı hep söylemek istedim sana ama öyle mutluyduk ki bozmak istemedim. İki ay böyle geçti, sonra bir gün hamile olduğumu öğrendim ne yapacağımı şaşırdım iki aydır konuşmadığım Kadir’i aradım her şeyi anlattım. Önce çocuğu aldırmak istedim ama; dünyaya gözlerini açmamış olsa bile; bir cana kıyamadım, kıyamazdım. Kadir ile evlenmeye karar verdik…Sana anlatamazdım, anlatırsam daha fazla acı çekersin diye düşündüm ve öylece bırakıp gittim seni. Evet, şimdi beraber olamayız bir çocuğum ve eşim var ama bu seni sevmeme engel değil seni hala çok seviyorum ve seveceğim.” Ekrem’de hala Nagihan’ı seviyordu oda içinde yıllardır tuttuğu, söyleyememenin onu bitirdiği o iki kelimeyi söyledi… Sarıldı sevdiğine, öptü doyasıya ama ikisi de biliyordu bu son görüşmeleri olacaktı. Ekrem sevgilisiyle hiç görüşmeyecek olsa da artık mutluydu, kafasındaki tüm sorular cevabını bulmuştu. Mikrop’un önemi kalmamıştı artık, mikrobu açıklamaktan vazgeçti, mikrop ile ilgili her şeyi yaktı, yok etti… Birkaç gün sonra Serkan geldi Ekrem yaşadıklarını uzun uzun anlattı. sözlerini “artık serbestsin, keşke mikrobu yok edebilsem ama panzehiri yok ne yazık ki ama bir daha hiç kimse kullanamayacak seninle beraber ölecek oda” diyerek bitirdi. Ekrem mutlu ve huzurluydu artık…
Serkan laboratuvardan çıkınca bir yılda yaşadıklarını düşündü bir hüzün kapladı tüm bedenini. Mikrop’tan önceki hayatı aklına geldi Melek’le geçen yıllar ne kadar mutluydu kendi kendine “bir ev, bir araba ve maaş değer miydi” dedi. O gün evine kapattı kendini ve uzun süre çıkmadı, artık evinden sadece arada alışveriş yapmak için çıkıyordu. Günden güne zayıfladı, sağlığı da bozulmaya başladı artık ölümü bekliyordu… Bir gün kapı çaldı gelen Melek’ti Serkan’ın kendini evine kapattığını ve sağlığının bozulduğunu öğrenmiş dayanamamış gelmişti. O günden sonra o da Serkan ile beraber yaşamaya başladı. Serkan her geçen gün düzeldi Melek’in gelmesiyle beraber kendine geldi ve bir gün yaşadığı her şeyi anlattı sevgilisine “benim içimde mikrop var ve panzehiri de yok git kurtar kendini, mutlu olamayız biz” dedi. Gitmedi Melek, sevgilisini yalnız bırakmadı her yerde onunlaydı ve hep el eleydiler. Serkan nereye baksa Melek’i gördü. Bir gün Serkan Melek’ten başka hiçbir kızı görmediğini anladı. Mikrop yok olmuştu panzeri sevgiydi mikrobun; karşılıksız, saf sevgi… Melek mikrobu yok etmeyi başarmıştı. Serkan ile Melek hemen evlendiler. Ekrem kendini suçlu hissediyordu onlara masallardaki gibi bir düğün yaptı ve her şeyini çocuklarım dediği Serkan ile Melek’e bıraktı…

Son

22 Ekim 2011

Mikrop-2

Serkan eskiden Melek’e duyduğu heyecanı artık Neslihan’a duyuyordu. Neslihan’da Serkan’ın yoğun ilgisinden hoşnuttu kısa sürede birbirlerine ısınmışlardı.
Serkan Melek’i ihmal etmeye başlamış ve son zamanlar da iyice dikkati bırakmıştı. Bir gün beklenen oldu ve yakalandı kim bilir belki de yakalanmak istiyordu… Melek Neslihan’dan gelen mesajı okudu, önce kavga ettiler, sonra ayrılık… Melek ağlayarak kalktı oturdukları cafeden eskiden olsa peşinden koşardı ama koşmadı Serkan. Yine de içinde bir sızı duydu içi acıyordu birkaç gün sonra görüştüler Melek’e bir daha yapmayacağına söz verdi hatta Melek’in yanında Neslihan’a arayarak olmayacak ben başkasını seviyorum da dedi. Melek’le tekrar araları düzelmişti her şey yine eskisi gibiydi ama Serkan’ın içindeki mikrop durmuyordu, bir gün dayanamadı Neslihan’a mesaj çekti bin bir yalanla affettirdi kendini. İkisiyle de beraberdi yine ve eskisinden çok daha dikkatliydi ama kader karşılaştırdı üçünü alışveriş merkezinde; kıyamet koptu sanki ikisi de terk edip gitti Serkan’ı rezil olmuştu, sevgileri dönmemek üzere gitmişti ama onun duyguları yok olmuştu sanki hiçbir şey hissetmiyordu eve gitti uyudu olanları düşünmedi bile… Artık kabul etmek zorundaydı mikrop etkisini göstermişti ve onunla yaşamayı öğrenmesi gerekiyordu mikrop onu öyle değiştirmişti ki ne aşk acısı çekiyor ne pişmanlık duyabiliyordu, tüm hisleri yok olmuştu sanki.
Maaşı, evi, arabası vardı ve hayatında hiç olmadığı kadar boş vakti. Sık sık dışarıya çıkıyordu yine bir gün alışverişe çıktığında çok güzel bir kız gördü elleri doluydu yardım bahanesiyle yaklaştı kıza, kız ummadığı kadar sertti yardım istemiyordu aslında hafif tebessüm vardı yüzünde, direk gözlerine bakıyordu Serkan’ın ama söyledikleri… Mecbur uzaklaştı yanından kızın ama hiç vazgeçmeye niyeti yoktu. Fark ettirmeden kızı evine kadar takip etti. Ertesi sabah evinin önünde beklemeye başladı kız öğleye doğru çıktı evinden alışveriş yapıyor dükkanlara giriyordu yine bir dükkana girdiği an oda girdi… Tesadüfen karşılaşmış gibi yaptı senaryoyu o kadar güzel yazmıştı ki kız ister istemez kendini Serkan’la muhabbet eder buldu, o gün anladı ilk günkü katı tutumunu kız evliydi, ama Serkan’ın vazgeçmeye niyeti yoktu ısrarla telefonu istedi ama kız ilk defa karşılaşılan bir erkeğe ne kadar güvenilirse o kadar güveniyordu en sonunda kız içinden “arada konuşmanın bir sakıncası olmaz” diyerek Serkan’ında ısrarlarına dayanamayarak telefonunu değil ama mail adresini verdi. O günden sonra nerdeyse her gün konuşmaya başladılar Serkan’la. Kız eşiyle anlaşamıyordu ama başka bir erkekte de mutluluk aramıyordu aslında, Serkan’a arkadaşça yaklaşıyordu. Serkan ise her geçen gün sevdi kızı, kız gerçekten çok iyiydi. Günler geçti kız anlattı Serkan dinledi tamamen arkadaşça yaklaştı Serkan’da… Kızın onu dinleyecek birine ihtiyacı vardı birkaç gün sonra telefonunu da verdi… Bir gün Serkan kızın hiç ummadığı bir anda ondan çok hoşlandığını ve dışarıda buluşmak istediğini söyledi kız “hayır” dedi ama Serkan bir hafta boyunca her gün ısrar etti ve en sonunda kızda yumuşamıştı “tamam” dedi. “Ama ilk ve son olacak” Buluştular Serkan gerçekten kızdan hoşlanmıştı tek amacı hoşça vakit geçirmekti akışına bıraktı her şeyi o gün, kızda öyle önce elleri, sonra dudakları birleşti…

Devam edecek(3 Bölüm)…

05 Ekim 2011

Mikrop-1

En sonunda başarmıştı uzun süredir üzerinde araştırma yaptığı sıvıyı elde etmiş adına “mikrop” demişti.
Ekrem erken yaşta okulunu bitirdikten sonra çalışmalarına devam etmiş genç yaşta profesör ünvanını almıştı. Son 5 yılını ne işe yarayacağını hemen hemen herkesten gizlediği sıvıyı yapmak için harcamış ve en sonunda başarmıştı.
Ekrem uzun süredir insan duygularının değişkenliği üzerine deneyler yapıyordu. Farklı kesimlerden farklı ilişkileri incelemiş ve hepsi onu farklı bir yöne çekmişti… Bu karmaşık sonuçları bir araya getirip bir sonuç elde etmeye uzun süre harcamış ama başaramamıştı. En sonunda karar vermiş ve insanları tek bir duygu ile yaşatacak, değişkenlikleri engelleyici bir sıvı yapma hazırlığına girişmişti. Çok çalışmış, gecelerce uyumamış ve en sonunda istediği sıvıyı elde etmişti. Yaptığı mikrop insan genindeki bağlılığı öldürüyordu; ayrılık, barışma gibi çözemediği duygu karmaşasını bu sıvıyla çözecekti. Mikrobu verdiği kişi istese de kimseye bağlanamayacaktı, mikrop bağlılık genini bir daha geriye dönüşü olmayacak şekilde yok ediyordu.
Birçok bilim adamı bu konu üzerinde çalışıyordu, kamuoyuna şu an açıklayamazdı hem sonuçlarını bilmiyordu hem de diğerleri kaldığı yerden devam ederek hızla önüne geçebilirdi. Her şeyi gizlilik içinde sürdürmesi gerekiyordu. Mikrobu sadece güvendiği birkaç arkadaşı ile paylaştı, paylaşmak zorundaydı çünkü ona bir denek lazımdı ve bu deneği tek başına bulması neredeyse imkansızdı. Mikrop öyle kolay kabul edilecek bir şey değildi biliyordu; kolaylaştırmak istedi, deneğine bir ev bir araba ve bir yazlık verecekti ve ömrü boyunda çalışmadan belli bir maaş bağlayacaktı. Çok cazip ama bir o kadar da soru işaretleriyle dolu bir teklif. En sonunda aranan denek bulundu adı Serkan’dı. Profesör uzun uzun anlattı her şeyi ve en son bir cümleyle özetledi “mikrobun panzehiri yok, yani damarlarına sıvıyı verdikten sonra bir dönüşü olmayacak ve tam olarak da ne olacağını ben dahil kimse bilemez.”
Serkan işletme mezunuydu çok uzun zaman iş aramış ama bulamamıştı, sevdiği bir kız vardı evlenmeyi düşünüyorlardı ama elde avuçta hiçbir şey yoktu… Ona ilk mikroptan bahsedildiğinde irkilmişti sonra ne kadar kötü olabilir diye düşündü ilk defa onda denenecekti belki de vücudu bu mikrobu anında yok edecekti anlaşma çok açıktı ne olursa olsun ev araba yazlık onundu sonunda karar verdi.
Beklenen gün gelmişti Serkan laboratuvara gitti her şey iki dakika sürdü, artık mikrop damarlarındaydı…
Eve gitti hiçbir değişiklik yok gibiydi, “ne güzel” dedi “artık evim arabam, yazlığım maaşım her şeyim var ve de mikrop çoktan öldü galiba.” Yapacağı şey çok basitti her hafta laboratuvara gidecek ve o hafta yaşadıklarını kamera karşısında anlatacaktı. Uyudu… Sabah kalktığında her zaman yaptığı gibi sevgilisinin resmini öperek güne başladı onu çok ama çok seviyordu o yanında olsun olmasın hiç bir kızı gözü görmezdi. Adı Melek’ti sevgilisinin aynı ismi gibi melek gibi bir kızdı. O gün sevgilisiyle buluşacaktı geç kalmamalıydı yataktan kalktı tıraşını oldu en güzel kıyafetlerini giyip evden çıktı. Otobüsle gidecekti şansı vardı durağa geldiği gibi otobüste geldi “ne güzel bir gün” dedi içinden. Otobüse bindi bir taraftan müzik dinliyor, bir taraftan dışarıyı seyrediyordu bir sonraki durakta yanına bir kız oturdu kıza gayri ihtiyari baktı ve çekemedi gözünü öyle güzel öyle tatlıydı ki… Serkan birkaç dakika sonra kızla göz göze geldi kız gülümsedi hafifçe, Serkan’da ona gülümsedi neden böyle bir şey yaptığını hiç bilmiyordu yoksa inanmadığı mikrop etkisini göstermeye mi başlamıştı…
Sevgilisiyle buluştu her buluştuğunda deli gibi atan kalbi o gün sakindi her buluştuğunda sarılıp defalarca öptüğü sevgilisini o gün zorla birkaç kez öptü aklı hala otobüsteydi... Kızların hisleri kuvvetlidir, sevgilisi anladı Serkan’daki değişikliği ama bir neden yoktu sonuçta her insanda olur ya öyle zamanlar o tür bir şeydir dedi kendi kendine nasıl olsa zamanla geçer. Ayrıldılar ertesi sabah ayakları yine aynı saatte aynı otobüse götürdü onu tam beklediği gibi kızda aynı duraktan bindi o gün tanıştı kızla adı Neslihan’dı…
Devam edecek...